MURİS MUVAZAASI
Miras bırakanların çeşitli nedenlerle mirasçılarından mal kaçırması söz konusu olabilmektedir. Bu mal kaçırma, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının görünürde bir sözleşme yapması ancak bu sözleşmenin arkasına asıl niyetlerini içeren başka bir sözleşmeyi gizlemesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Muris muvazaası olarak adlandırılan bu durum kanunlarımızda yer almamakla birlikte uygulamada sıkça rastlanan bir olgudur. Kişiler, ülke ve yörenin gelenek ve göreneklerinin, toplumsal eğilimlerin etkisi ile muvazaalı sözleşmeler yapmışlar veya yapmak zorunda kalmışlardır.
Muris muvazaası terimi, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01/04/1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı birleştirme kararıyla hukukumuza girmiştir. Muvazaa, tarafların anlaşmak suretiyle iradelerinde bilerek ve isteyerek meydana getirdikleri bir uygunsuzluk halidir. Muvazaada tarafların esas amaç ve niyetleri, görünürdeki sözleşmenin hukuki sonuçlarını doğurmaması ve bu yolla üçüncü kişilerin aldatılmasıdır. Taraflar gerçek iradelerine uymayan görünürdeki bir sözleşme için anlaşmakta ve böylece her iki taraf da beyan ve iradeleri arasındaki uygunsuzluğun bilinci içinde bulunmaktadırlar. Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak kastıyla, yaptıkları sözleşmenin hiç hüküm doğurmayacağı veya görünürdeki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hükümlerini doğuracağı hususunda anlaşmalarıdır.
Muvazaa varsa görünürdeki işlem muvazaa nedeniyle geçersiz olur. Muvazaalı sözleşmenin arkasına gizlenen sözleşmenin akıbeti için ise, o sözleşme için kanun bir geçerlilik şekli arıyorsa bu şekil şartının yerine getirilip getirilmediğine bakılarak karar verilir. Eğer gizli sözleşme için aranan şekil şartına uyulmuşsa gizli sözleşme geçerli olur. Ancak gizli sözleşme için kanunun aradığı şekil şartı yerine getirilmemişse gizli sözleşme de geçersiz olur. Buna göre; muvazaalı sözleşme baştan itibaren geçersiz olup, ileri sürülmesi için herhangi bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Yani söz konusu geçersizlik her zaman ileri sürülebilir. Muvazaalı sözleşme geçersiz olduğundan taraflar için herhangi bir alacak veya borç doğmaz. Muvazaalı sözleşmenin geçersizliği taraflardan biri veya onların külli halefleri tarafından her zaman ileri sürülebilir. Taraflar muvazaa nedeniyle geçersizliği ileri sürmeseler dahi hakim, sözleşmenin muvazaalı olduğunu resen nazara alabilir. Muvazaa nedeniyle geçersiz olan bir sözleşme, belli bir zaman geçmesiyle veya tarafların bu sözleşmeye icazet vermesiyle geçerli hale gelmez.
Miras bırakanı muvazaalı işlem yapmaya iten nedenler şunlardır :
- Miras bırakanın yaşlılığında ve ölümünden çok kısa süre önce tasarrufta bulunması,
- Erkek çocukların kız çocuklardan üstün tutulması,
- İkinci ya da son eş faktörü,
- Zayıf durumda bulunan mirasçının güçlendirilmesi,
- Psikolojik nedenler.
Muris muvazaasında miras bırakanın amacı mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmaktır. Birçok Yargıtay içtihadında vurgulandığı üzere; toplumun bazı kesimlerinde erkek evladın kız evlattan üstün tutulması, miras bırakan birkaç kez evlenmiş ise son eşin baskısı, miras bırakanın zayıf durumda olan mirasçısını koruma isteği, yaşlı kişilerin yakınlarındaki mirasçılarının baskısı gibi nedenlerden dolayı miras bırakan kişiler muvazaalı sözleşme yapma yoluna gitmektedir. Miras bırakan ölümüne yakın zamanda mallarının bir kısmını veya tamamını mirasçılardan birine veya birkaçına bağışlamakta ancak bu bağışı mirasçılardan bir veya birkaçıyla yaptığı satış sözleşmesinin arkasına gizlemektedir. Burada miras bırakanın amacı mirasçılarını miras hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakmaktır. Muris muvazaasında miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için asıl amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Muris muvazaasından söz edebilmesi için öncelikle üzerinde işlem yapılan malvarlığı değeri tapuya kayıtlı bir taşınmaz olmalıdır. Miras bırakanın amacı mirasçısından mal kaçırmak olmalıdır. Saklı paylı olsun olmasın tüm mirasçılar (muvazaalı işlemin yapılmasından sonra mirasçılık sıfatını kazananlar da dahil) davacı sıfatına sahiptir. Açılacak olan dava, tapu sicilinin iptali ve düzeltilmesi davasıdır. Buna ek olarak mirasçılar, muvazaa nedeniyle tapu sicilinin düzeltilmesi davası yanında kademeli olarak tenkis davası da açabilirler. Bu davada, zamanaşımı süresi söz konusu değildir.
Muris muvazaasında görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yapmak istedikleri işlem değildir. Yani bu işlem tarafların aralarında yaptıkları anlaşma uyarınca hüküm ve sonuç doğurmayacak olan sözleşmedir. Sözleşmelerin geçerli olabilmesi için tarafların irade beyanlarının birbirine uygun olması gerekir. Oysa muris muvazaasında miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının iradesi muvazaalı işlemin meydana gelmemesi konusunda birbirine uygundur.
Muris muvazaasındaki gizli işlem ise, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının görünürdeki sözleşmenin arkasına saklayarak, kendi aralarında yaptıkları ve hüküm ve sonuç doğurmasını istedikleri sözleşmedir. Burada görünürdeki sözleşmenin aksine tarafların irade ve beyanları arasında uygunluk söz konudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, irade teorisini esas aldığından dolayı, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafı arasında yapılan bu gizli işlem tarafların gerçek iradelerine uygun olmasından dolayı geçerlidir. Yeter ki, kanunda belirtilen şekil şartlarını haiz olsun. Muris muvazaasının en çok karşılaşılan şekli şöyledir; Saklı paylı mirasçısından mal kaçırmak için üçüncü kişiye bir taşınmazını devretmek isteyen miras bırakan, ileride saklı paylı mirasçısının açacağı tenkis davasından kurtulmak için bağışlama sözleşmesini satış sözleşmesi arkasına gizlemektedir. Burada görünürdeki işlem olan satış sözleşmesi, tarafların gerçek iradelerine uymadığı, yani muvazaalı olduğu için kesin geçersizdir. Gizli işlem olan bağışlama sözleşmesi de gerekli şekil şartlarına uyulmadığı için kesin geçersizdir. Zira, taraflar satış sözleşmesinde, bir ivaz karşılığında iradelerini açıklamaktadır. Halbuki, bağışlama sözleşmesinde ivaz olmaması hukuki işlemin esas unsurudur.
Muvazaa anlaşması, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafının muvazaalı işlemi mirasçıları aldatmak amacıyla yaptıkları ve kendi aralarında bu sözleşmenin hüküm ifade etmeyeceği konusunda vardıkları anlaşmadır. Muvazaa anlaşmasında tarafların muvazaayı kararlaştırması zorunludur. Bu anlaşma sözleşmeyi yapan taraflar arasında, onların istekleriyle gerçekleşir. Muris muvazaasında taraflar arasında yapılan anlaşma herhangi bir şekle tabi değildir. Yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. Muvazaa anlaşması, görünürdeki işlem ile aynı anda yapılabileceği gibi, ondan önce de yapılabilir. Ama en geç görünürdeki işlemle birlikte yapılmalıdır, görünürdeki işlemden sonra yapılamaz. Muvazaada, tarafların muvazaa hususunda anlaşmalarını zorunludur. Bu muvazaa anlaşması bazen gizli sözleşme içinde yapılmış gibi görünse de, yine de muvazaa anlaşması, gizli muameleden bağımsızdır. Muvazaa anlaşmasında taraflar, ya görünüşteki sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının kendi aralarında uygulanmayacağı hususunda anlaşırlar veya görünüşteki sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının kendi aralarında uygulanmayacağı buna ek olarak gizli sözleşme hükümlerinin kendi aralarında hüküm ve sonuçlarını doğuracağı hususunda anlaşırlar.
Muris muvazaasının oluşabilmesi için, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafı sözleşmenin gerçek niteliğini mirasçılardan gizleyerek onları aldatma kastı içinde olmalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre muris muvazaasının oluşması için mutlaka miras bırakan muvazaalı işlemi yaparken mirasçılarını aldatma kastı içinde bulunmalı ve muvazaalı işlemi yapmadaki amacı mirasçılardan mal kaçırmak olmalıdır. Bu bağlamda açılacak olan davada, miras bırakanın, mirasçılarını aldatma kastıyla hareket ettiği ispat edilmelidir. Muvazaaya dayalı sözleşmenin yapıldığı sırada, miras bırakanın mal kaçırmak istediği mirasçısının veya mirasçılarının bulunması, aldatma kastının gerçekleşmesi için yeterlidir. Muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte miras bırakanın mirasçısı olmadığı halde, miras bırakanın öldüğü tarihte mirasçısı olursa, mirasçının yapılan muvazaalı işleme karşı muvazaanın tespiti açısından dava açmakta hukuki yararının ve hakkının bulunduğu kabul edilmektedir. Mirastan mal kaçırma kastı olmakla birlikte doğrudan bir taşınmazın devri yerine murisin lehine kazandırmada bulunmak istediği kimsenin üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazın bedelini ödemesi durumunda muvazaa söz konusu olmaz, fakat yapılan bu bağışlama için saklı paylı mirasçılar tenkis hükümlerine başvurabilir.
Muris muvazaasında, miras bırakanın iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olup olmadığını, her somut olayın durumuna göre detaylı bir inceleme yaparak hakim takdir edecektir. Miras bırakanın mal kaçırma kastının olduğuna yönelik emareler varsa bunun olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda genel geçer bir kural mevcut değildir. Yargıtay, muris muvazaası nitelendirmesi yapabilmek için; uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlamaktadır. Bu kapsamda Yargıtay, verdiği birçok kararda bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılmasının yanı sıra, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığını vurgulamaktadır.
Yargıtay, miras bırakanın gerçek iradesinin ne olduğunun tespitini yaparken, aşağıdaki olguların mevcut olup olmadığına bakmaktadır;
- Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,
- Toplumsal eğilimler,
- Olayların olağan akışı,
- Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,
- Kazandırmanın denkleştirme amacı taşıyıp taşımadığı,
- Miras bırakanın bakımını üstlenen kişiye karşı duyduğu minnet duygusu,
- Miras bırakanın çocuğu olmayan ikinci eşi güçlendirme arzusu,
- Bazı mirasçıların taşınmazı aracı malikten devralmaları,
- Davalının maddi olarak taşınmazı alacak gücünün bulunmaması, buna karşın mirasçının muvazaalı satışa ihtiyacı olmayacak kadar maddi gücünün mevcut olması,
- Miras bırakanın maddi olarak ihtiyacı olmamasına rağmen satış yapması,
- Davalı yanın alış gücünün olup olmadığı,
- Satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasında ciddi ölçüde fark bulunması,
- Taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki.
Saklı pay sahibi olup olmadığına bakılmaksızın, miras hakkı çiğnenen her varis muris muvazaası davasını açabilir ve muvazaayı her türlü delil ile ispatlayabilir. Muris muvazaası davasını, atanmış mirasçılar veya evlatlıklar da açabilir. Buna karşın, muris muvazaası davasını mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkarılanlar açamaz. Mirasçıların her biri davayı tek başına açabilir. Terekenin iştirak halinde olması buna engel değildir ve her bir mirasçı diğerlerinin olurunu almadan kendi payı oranında tapu iptal ve tescil davası açabilir.