HAKARET SUÇU
Hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 125-131 maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, bir kimseyi alenen aşağılayıcı bir söz söylemek veya bir fiil veya davranışla bir kimseye hakaret etmek hakaret suçunu oluşturmaktadır. Hakaret suçu, bir kişinin onuruna, şerefine veya itibarına yönelik olarak yapılan sözlü veya yazılı bir saldırıdır. Bu suç, bir kişinin itibarına zarar vermek, aşağılamak veya küçük düşürmek amacıyla yapılan açık veya örtülü ifadeler ile gerçekleşebilir. Hakaret suçunun basit halinin takibi şikayete bağlıdır. Yani, mağdur şikayette bulunmazsa Savcılıkça soruşturma yapılmaz, eğer mağdur soruşturma esnasında şikayetten vazgeçerse bu durumda dosyada düşme kararı verilir. Ancak, kamu görevlisine hakaret suçunun takibi şikayete tabi olmayıp, mağdur şikayetçi olmasa bile Savcılık re’sen soruşturma yapar.
Hakaret suçu, kişilik haklarına saldırıdır. Hakaret suçu ile sosyal bir kavram olan şeref ve kişinin özsaygısı korunmaktadır. İnsan kişiliği maddi ve manevi varlığı ile bir bütündür. Kişinin maddi varlığı kadar manevi varlığını da korumak gerekir. Kişinin maddi varlığı adam öldürme, yaralama gibi vücut bütünlüğüne karşı suçlar ile korunurken, manevi varlığı da şerefe karşı işlenen suçlarla korunmaktadır.
Hakaret suçunun mağduru kendisine hakaret edilen kimsedir. Mağdurun kim olduğu belirlenemediği hallerde hakaret suçu oluşmaz. Bu durumda ulu orta sövmelerde kimin onur, şeref, saygınlığının zedelendiği belli olmadığı için hakaret suçu oluşmaz. Hakaret suçunun faili herkes olabilir. Mağdurun gıyabında hakaret edilmesi halinde suçun en az 3 kişi ile işlenmesi gerekir. Bu sayıya fail ve mağdur dahil değildir.
Hakaret suçu seçimlik hareketli bir suç olup, birden fazla hareket ile işlenmesi mümkündür. Hakaret suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden ilki, failin mağdura doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanmaya elverişli somut bir fiil veya olgu isnat etmiş olmasıdır. Hakaret suçunun diğer seçimlik hareketini oluşturan sövme ise; somut bir fiil ya da olgu içermeyen, soyut bir değer yargısını ifade eden fakat kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözler sarf edilmesidir. Hakaret suçunun oluşması için özel kast aranmaz, genel kast yeterlidir. Şaka yapma, alay etme amacıyla yapılan fiiller hakaretin objektif unsurlarını içeriyorsa bu durumda suç yine oluşur.
Hakaret suçunun ispatı, hakaretin sözlü veya yazılı olarak yapıldığına dair delillerin toplanması ile mümkündür. TCK’da delil serbestisi kuralı olduğu için suç her türlü delille ispat edilebilir. Hakaret suçunda genel ispat yöntemleri şunlardır;
- Tanık ifadeleri : Hakaret suçunda, olaya tanıklık eden kişilerin ifadeleri mahkeme tarafından kabul edilebilecek önemli bir delil olarak kabul edilir. Tanıkların her biri olayın nasıl gerçekleştiği ve neleri duyduğunu Savcılık ve Mahkeme huzurunda yeminli ifadesinde söyler.
- Telefon kayıtları : Hakaretin sözlü olarak yapıldığı durumlarda, hakareti içeren telefon görüşmesi kayıtları veya diğer iletişim kanalları, hakaretin varlığını kanıtlamak için kullanılabilir. Telefon görüşmesi sırasında şartları varsa ses kaydı veya sesin dışarı taşması durumunda duyanlar dinlenebilir.
- Sosyal medya kanıtları : Günümüzde hakaret suçu, sosyal medya gibi dijital platformlarda da sıklıkla işlenmektedir. Bu nedenle, hakaret içeren mesajların, yorumların veya diğer sosyal medya paylaşımlarının kanıt olarak sunulması mümkündür.
- Emniyet araştırma raporu : Sosyal medya üzerinden yapılan hakaretlerde şüphelinin kimliğinin tespiti için açık kaynaklardan emniyet araştırma raporunda şüphelinin kimliği ve yapılan hakaret tespit edilmeye çalışır.
- Delil tespiti yapılması : Hakaret suçu işlendiği yerde delil tespiti yapılması, hakaretin varlığını gösteren kanıtların toplanması için de bir yöntem olabilir. Örneğin, hakaretin yapıldığı yerdeki güvenlik kameraları veya olay yerindeki kanıtlar, hakaretin varlığını ispatlamak için kullanılabilir.
Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine (TBMM, Bakanlar Kurulu, HSYK, kamu kurumu niteliğindeki kuruluşların yönetim kurulları gibi) karşı bu suçun işlenmesi halinde, kurulu oluşturan her bir üyeye karşı bu suç işlenmiş olur. Bir topluluğa, doğrudan bir meslek grubunu veya sosyal topluluğu hedef almadan hakaret edilirse, hakaretin gerçekleşme biçimi itibariyle doğrudan suçun muhatabı bir ya da birden fazla gerçek kişinin varlığı halinde bu topluluğu oluşturan kişilerden her biri, bu suçun mağdurudur ve zincirleme suç hükümleri uygulanır. Örneğin somut olarak o meslekten bir ya da birkaç kişiye yöneltilerek “şu meslek mensupları ………’dır” demek bu suçu oluşur.
Kişinin hatırasına hakarette ise mağdur, ölen kişinin yakınlarıdır. Ayrıca ölmüş kimsenin cinsiyetinin, yaşarken algılama yeteneğinin olup olmadığının da bir önemi yoktur.
Hakaret suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden ilki, failin mağdura doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanmaya elverişli somut bir fiil veya olgu isnat etmiş olmasıdır. Somut bir fiil veya olgu isnadından söz edebilmek için mağdura yönelen isnadın, fiil veya olgunun yer, konu, zaman ve gerçekleşme şekline ilişkin tamamlayıcı unsurları da ihtiva etmesi gerekir. Örneğin bir avukat hakkında “çantalı hırsızdır” denilmesi soyut bir isnattır (sövme); buna karşın aynı avukat hakkında “adliyede yolsuzluk çarkının başını çekiyor” denilmesi somut bir olgu isnadı taşıdığını gösterir. Bunun gibi, bir kimseye “……. tarihinde ……’nın parasını çaldın” demek somut bir isnad niteliğindedir.
Hakaret suçunun diğer seçimlik hareketini oluşturan sövme, somut bir fiil ya da olgu içermeyen, soyut bir değer yargısını ifade eden fakat kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözler sarf edilmesidir. Kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması halinde de, hakaret suçu oluşur. Sövme suçu, yazı, resim, işaret, müstehcen bir el hareketi ile gerçekleştirilebilir. Örneğin bir kimseye kemik uzatıp “yakala” demek, bir köpeğe mağdurun ismi takmak, mağdurun yüzüne tükürmek sövme teşkil eder. Aynı şekilde kişiye “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması halinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedeni arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; ya da “psikopat”, “frengili” veya demekle de hakaret suçu işlenmiş olur.
Hakaret suçunun oluşması için özel kast aranmaz, genel kast yeterlidir. Şaka yapma, alay etme amacıyla yapılan fiiller hakaretin objektif unsurlarını içeriyorsa, bu durumda yine suç oluşacaktır.
Halkın haber alma hakkı kapsamında basının üstlenmiş olduğu haber verme ve eleştiri hakkının kamusal bir nitelik taşıdığı kuşkusuzdur. Bir olayın kamuoyunu aktarılması sırasında haber verme hakkı şeklindeki hukuka uygunluk nedeninden yararlanabilmek için kişilik hakları başta olmak üzere anayasal güvence altına alınmış diğer halklara da zarar vermemek gerekir. Bu kapsamda; bir isnadın siyasi, bilimsel, edebi eleştiri çerçevesinde mi yoksa onur şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte mi olduğunun tespiti hakime aittir.
Bir haber veya eleştirinin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında sayılması için öncelikle bu haberin gerçek olması gerekir. Gerçeklik özelliğini taşımayan, tamamen düzmece niteliğindeki haber veya yorumlar eleştiri kapsamına alınamaz. Burada aranan gerçeklik, görünüşte gerçekliktir. Haberi yapan kimse tüm ayrıntıları araştırmak ve yüzde yüz doğruya ulaşmak zorunda değildir. Kendisinin yapması mümkün olan bütün araştırmaları yapmış olması ve bu hususun doğru olduğu sonucuna ulaşmış olması yeterlidir. Haberin aynı zamanda güncel olması gerekir. Güncelliği geçmiş, eskimiş konularda bu hakkın kullanımından söz edilemez.
Buna ilaveten verilen haberde kamusal yararın da bulunması gerekmektedir. Kamu yararının gerektirdiği bilgi dışında haberde kişilerin özel bilgilerinin yer alması halinde, haber verme hakkının kullanıldığından söz edilemez. Ayrıca, verilen haberle kullanılan değer yargıları arasında düşünsel bağlılık olmalıdır. Haber ile veriliş şeklinin birbirinden farklı çağrışımlara yol açması halinde de bu haktan söz edilemez.
Haber veya yorumda küçük düşürücü ifadelere yer verilmemelidir. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu, mizah ile hakaret arasındaki sınırın dikkatli bir şekilde belirlenmesidir. Yargıtay’a göre mizah “eğlendirme, güldürme ve bir kimsenin davranışına incitmeden takılma amacı güden ince alay” şeklinde tanımlanmıştır. Bu kapsamda, mizah yoluyla yapılan benzetme ve takılmalar ağır ve sarsıcı olsa da, hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için mizahın özü itibarıyla incitici, küçültücü değer yargılarını içermemesi ve ölçülü bir anlatım kullanılması gerekir.
Hakaret Suçunun Nitelikli Hali :
- Suçun Kamu Görevlisine Karşı Görevinden Dolayı İşlenmesi :
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için kamu görevlisine yerine getirmiş olduğu görev nedeniyle hakaret edilmiş olması gerekir, yani görev ile hakaret fiili arasında illiyet bağı olmalıdır. Bu suç, kamu görevlisi görevinden ayrıldıktan sonra da nitelikli hal olarak uygulanır.
- Suçun Dini, Siyasi Sosyal Felsefe İnanç Düşünce ve Kanaatlerini Açıklamasından Değiştirmesinden Yayılmaya Çalışmasından Mensup Olduğu Dinin Emir ve Yasaklarına Uygun Davranmasından Dolayı İşlenmesi :
Bu suça örnek olarak; bir müslümanın hristiyan olmasından dolayı kendisine hakaret edilmesi ya da bir kimsenin komünist olduğunu açıklaması nedeniyle hakaret edilmesi veya bir kimsenin oruç tutması, namaz kılması veya başörtüsü takması nedeniyle hakaret edilmesi sayılabilir.
- Suçun Kişinin Mensup Bulunduğu Dine Göre Kutsal Sayılan Değerlerden Bahisle İşlenmesi : Kişinin inandığı değerlerle alay edilmesi veya hakaret edilmesi daha fazla haksızlık içeriğine sahip olması nedeniyle bu durum cezanın arttırılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Burada korunan husus kişinin kutsal sayılan değerleri değil, kutsal değerleri konu edinen sözler ile kişiye hakaret edilmesidir. Dolayısıyla, bu hükmün uygulanabilmesi için failin mağdurun mensup olduğu dine göre kutsal sayılan değerlerinden söz ederek ona hakaret etmesi gerekir. Din kavramı bu suç açısından geniş yorumlamayı gerektirir. Bazı mezheplerde bir değer kutsal sayılmış olabilir. Eğer bu değerden söz edilerek hakaret edilme durumu söz konusu olursa nitelikli hal uygulanır.
- Suçun Alenen İşlenmesi :
Yasada açık bir tanımlama yapılmamış olmakla birlikte, aleniyet “hakaret teşkil eden fiilin belirli olmayan birçok kişi tarafından algılanabilir bir mahiyette bulunması” şaklinde tanımlanabilir. Yargıtay’a göre, hakaretin herkesin girip çıktığı bu nedenle herhangi bir kimsenin duyup işitebileceği yerde yapılması halinde aleniyet gerçekleşmiştir. Söylenen sözün fiilen duyulup duyulmadığı önemli olmayıp böyle bir olasılığın varlığı yeterlidir. Uygulamada herkese açık umumi yerler ve herkesin girebileceği yerler olan sokak, park, kahve, yol kabul edilmektedir. Ancak suçun işlendiği yerin aleni olup olmadığı konusunda şüphe varsa keşif yapılır, bilirkişi raporu alınır. Yargıtay’a göre; sokak, polis merkezi önü, site bahçesi, sahil kenarı, duruşma salonu, mahkeme kalemi, satış mağazası, dispanser bekleme odası, karakol binası, cami, doktor muayenehanesi bekleme salonu, PTT memurunun mesai odası, evin bahçesi, çeşme başı, fabrika binaları, cadde üzeri, öğretmenler odasının önü, duvarla çevrili avlu içi aleni kabul edilirken; cezaevinin içi, cezaevi koğuşu, ekip aracı, jandarma komutanlığına ait bahçe, apartman içi, bağ evi, taksi içi, hasta odası, sorgu odası aleni kabul edilmemektedir. Aleniyetin varlığı için önemli olan çok sayıda insanın hakaret teşkil eden fiili öğrenme olanağının bulunmasıdır. Örneğin, yolda hiç insan olmasa bile yine de alenidir. Buna karşın, evde 20 kişi bile olsa aleni değildir.
Karşılıklı Hakaret :
TCK 129. madde 3. fıkrasına göre; hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde verilecek ceza üçte birine kadar indirilebilecek gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Bu hükmü haksız tahrik olarak nitelendirmek gerekir. Zira karşılık olarak gerçekleşen eylemde tahrikten söz edilebilirse de, ilk hakareti gerçekleştirenin eyleminde tahrik söz konusu olamayacağı halde, her ikisi bakımından da cezada indirim ya da cezasızlık karar verilebilecektir. Bu durumda tarafların cezalandırıp cezalandırılmayacağı ya da hangisinin cezalandırılacağının takdir yetkisi hakime aittir. Burada belirleyici olan olayın mahiyetidir. Karşılıklı hakaret durumunda verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza verilmekten de vazgeçilebilir.
Suçun Kasten Yaralamaya Tepki Olarak İşlenmesi :
TCK 129. madde 2. fıkrası gereğince, hakaret suçu kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmişse faile ceza verilmez. Fıkra hükmünün uygulanabilmesi için hakaret suçunun mağduru tarafından gerçekleştirilen fiil kasten yaralama suçuna karşı işlenmelidir. Hakaret suçu kasten yaralama suçuna karşı değil de yağma, cinsel taciz gibi başka suçlar nedeniyle işlenirse bu durumda maddenin 1. fıkrası uygulanır. Fiil haksız olarak gerçekleşmeli herhangi hukuka uygunluk niteliği taşımamalıdır. Örneğin zor kullanma yetkisini kullanan polis memuruna veya jandarma personeline karşı hakaret edilmesi bu madde kapsamında değerlendirilmeyecektir. Ayrıca kasten yaralamanın cezalandırılabilir ya da kovuşturma konusu yapılıp yapılmamış olması önemli değildir. Yaralama kasten işlenmelidir. Hakaret kasten yaralama eylemine tepki olarak işlenmelidir. Bu nedenle eylemin devamı sırasında ya da hemen ardından hakaret edilmiş olmalı, araya zaman girmemelidir. Fail kendisini yaralayandan başkasına karşı hakaret etmesi halinde bu cezasızlık hükmünden yararlanamaz.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesi uyarınca, kamu görevlisine hakaret suçu hariç olmak üzere, TCK 125 ve 130. maddelerinde tanımlanan hakaret suçları uzlaştırmaya tabidir. Bu kapsamda, soruşturma aşamasında Savcılıkça kamu davası açılmasını gerektirecek yeterlilikte şüpheye ulaşılmışsa dosya Uzlaştırma Bürosu’na gönderilir. Eğer, yapılan uzlaşma görüşmelerinde taraflar arasında uzlaşma sağlanamazsa, bu durumda Savcılıkça iddianame düzenlenerek fail hakkında kamu davası açılır. Hakaret suçunun kovuşturulmasında görevli mahkeme asliye ceza mahkemesi olup, genel yetki kuralına göre yetkili mahkeme de suçun işlendiği yer mahkemesidir. Ancak hakaret, faille mağdurun ayrı ayrı yerlerde bulunduğu bir şekilde yapılmışsa bu durumda yetkili mahkeme mağdurun bulunduğu yer mahkemesidir.